Mönch, Foto: pixabay.com

Dini, vicdan, düşünce ve dünya görüşü özgürlüğü 

Düşünce, vicdan, dünya görüşü ve dini özgürlük bir temel ana hakkı oluşturmaktadır. Bu özgürlükler sadece temel bir ana hak kapsamında değil, aynı zamanda sayısal kanun ve ana yasası haklar kataloğu  sayesinde garanti altına alınmıştır. Böylelikle bu temel hakların değerlerin önemli olduğunun altını çizmekteyiz:   

  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1958 
  • Avrupa Birliğinin Temel Haklar Şartı, 2010 
  • Avusturya’da halen geçerli olan ve 1867 yılına ait devlet temel hakları  

Bu temel haklar Avusturya’da Birinci Dünya Savaşı sonunda St. Germain barış anlaşması ve İkinci Dünya Savaşı sonu imzalanan devlet anlaşması sayesinde tamamlanmıştır. 

Şahıs ve toplulukların hakları 

Düşünce, vicdan, dünya görüşü ve dini özgürlükler kişisel özgürlüğün emin olmasını sağlamaktadırlar. Bu temel haklar aynı zamanda dini topluluk kurmak isteyen grupların özgürlüğünü ve görevlerini üstlenme ve geliştirme ihtimalini garanti altına almaktadır.    

Düşünce, vicdan, dünya görüşü ve dini özgürlükleri hem insan hakları hemde vatandaşlık hakları olarak geçerlidir. Avusturya’da yaşayan her şahıs ve dini topluluk bu haklardan faydalanabilmektedir. Nerden geldikleri, kişisel kökenleri, vatandaş olup olmadıkları bu hususta önemli değildir.  

Hukuk anlayışında dini özgürlük 

Dini özgürlük temel insan haklarından biridir, entelektüel ve kültürel özgürlükleri hem destekler hemde garanti altına alır. Bu hak özellikle düşünce ve eğitim, bilim ve kültür, aile ve özel hayat özgürlükleriyle yakından bağlantılıdır. Son yıllarda kamuoyunda tartışılan ya da mahkemeler tarafından karara bağlanan tüm dini özgürlük davaları sadece dini uygulamayla alakalı değil, okul, eğitim ve geleneğe ilişkin soruları da içermektedir. Bu konulara ilişkin son yıllarda tartışılan konular arasında şunlar bulunmaktadır: okullarda sınıf duvarlardınaki haç, başörtü konusu, Hz. Mohammed karikatürleri, yahudi ve müslümanlıkta sünnet ve kurban kesimi.  

Temel haklar arasında bazı sebeblerden dolayı sorunlar yaşanılabilir. Böyle bir durumda hangi hak önde gelmektedir sorusu ortaya çıkmaktadır.  

Devlet kurumlarında asılı olan haç Hrıstiyan olmayan, yada ateist olan şahıslar için ne anlama gelir? Müslümanların taşıdığı başörtü sembolik anlamda ne demek olursa olsun, sonuçta özel yaşam stiline uygun bir giyim parçasıdır ve devlet özel hayatımızın kurallarını belirleyemez. Vücudun bütünlüğünü koruma ilkesi binlerce yıl geçerli, tıbbi açıdan doğru yapılan dini gelenek olan sünnet ilkesine nazaran daha az hukuki geçerlilik taşır. Yada hayvanları koruma hakkı dini geleneklere göre kesilen kurbanlara nazaran yine farklı anlam kazanır. Karikatürler genellikle sanatsal ürünlerdir. Sanat ve bilim normalinde dini fikirler tarafından kısıtlanmamalıdırlar.   

İnancın anlamı bir hayat tarzından fazladır, din sosyal ilişkiler ve kültürel geleneklerle bağdaşmaktadır. Kültür temel hak olarak Avusturya kanunlarında bulunmamaktadır. Dinsel özgürlük sayesinde şahsın kişilik anlayışı, kültürel ve dinsel hayat tarzı garanti altına alınmaktadır.   

Din özgürlüğü ve Avrupa Tarihi 

Temel haklardan biri olan din özgürlüğü uzun süreli bir çatışma tarihine sahiptir. Avrupa kapsamındaki ülkelerarası güç çatışmalarının konularından birisini din sorusu oluşturmaktadır. Din, siyasi çatışmalara araç olmuştur ve sayısal kanlı savaşların, çatışmaların, zulümlerin ve sınır dışı edilmelerin içinde bulunmuştur. ‘Tanrı adına’ yada ‘gerçek din’ , ‘gerçek kilise’ amacına şiddet kullanılmıştır yüzyıllar boyunca.  

Bu temel hak Avrupa’daki dini, siyasi ve toplumsal çoğulculuğun başlangıçlarından biridir. Bu hakkın genel tarihine baktığımızda Avrupa ülkelerinde  çoğulculuğa karşı yaşanan hoşgörü ve kabullenmenin izlerini görebiliriz. Bu gelişim Aydınlanma Çağı ve Fransız Devriminden (1789) çok daha önce gerçekleşmiştir.  

Augsburg’da 1555 yılında imzalanan dini barış anlaşması sayesinde yönetenler yönetilenlerin dini seçimini belirleme hakkını kazanmışlardır. Farklı dine sahip mensuplar ülkeyi ya terk etmek zorunda bırakılmış, yada din değiştirmek zorunda kalmıştır ve böylelikle ilk defa bir seçim hakkına kavuşmuşlardır zamanın insanları.   

Otuz Yıl savaşından sonra, 1648 yılında imzalanan ‘Westfalen barış anlaşması’ Avrupa çapında dini inançların korunmasını sağlamıştır (tüm zulüm ve çatışmalara rağmen). Bu anlaşmanın temelini vaftiz olan tüm Hristiyan müminlerinin eşitlik ilkesi oluşturmaktadır. 18inci yüzyılın sonunda genel ve siyasi eşitlilik elde edilmiştir. 19ıncı ve 20inci yüzyılda eşitlilik sayısal yönden geçerlik kazanmıştır ( bkz. Eşitlilik).  

Pluralizmin temeli ve garantisi 

Temel haklar için geçerli olan, dini özgürlük içinde geçerlidir. Dini özgürlük dini pluralizmin sebebidir: bu özgürlük olmasaydı hiçbir devletin vatandaşı istediği gibi dini inancını sürdüremezdi. Fakat aynı zamanda dini özgürlük çoğulculuğun garantisidir. Sadece tek bir hakikatın var olduğu dini gruplar yada tek bir din kabul eden devletler için dini çoğulluluk zor kabullenen bir değişimdir.   

Bu hakkın kabul edilmesi çok uzun yıllar sürmüştür. Roman Katolik Klisesi pluralizmi 1960 yılından sonra, İkinci Vatikan Konsilin sonunda kabul etmiştir. Temel hakları kabul etmek, pluralizmi kabul etmek sayesinde azınlıklar, dini farklılıklar ve uluslar arasında barışın kurulmasında büyük rol oynamıştır.  

Dini özgürlük ne demektir? 

Dini özgürlük demek, din, mezhep yada inançın özgürce ve bağımsız seçilebilmesi ve kamuoyunda açıklanabilmesi demektir. Dini gerçekleri sorgulama hakkı bulunmaktadır ve dini inanç ebediyen aynı değildir ve değiştirilebilir.  

Dini özgürlük demek, inacını ya yalnızca yada grup halinde özel yada kamusal yaşamak demektir. Bu amaçla dini ayinlere katılabilir, dini bayramlar kutlayabilir, meditasyon yada mevlüt yapabilirsiniz. Özgürlüğünüzü din dersinde, yada dini gelenek ve göreneklerinizi yaşayarak gerçekleştirebilirsiniz. Bu yaşam tarzına positif din özgürlüğü denir.   

Dini özgürlüğünde sınırları bulunmaktadır. Bu özgürlük demokratik yolda belirlenen kurallar sayesinde ve özellikle kamu emniyeti ve düzeninin korunması, vatandaşın özgürlüğü ve hakları amacıyla sınırlanmaktadır. Dini özgürlük dini bir seçim yapmamayı da içerir, yani hiçbir inanca sahip olmadan, dindar şahıslar tarafından zorlanmadan yaşama özgürlüğü demektir bu.  

Bu konudaki istisnada vardır: buda ebevynlerin vekileti yada başka kanunsal vekiliyet hususunda geçerlidir. Bu hakka negatif din özgürlüğü denir, yani doğmuş olduğumuz inanç grubunu terk etme, yeni bir inanç grubunu seçebilme hakkıdır. Böyle durumlarda kişisel baskı yaşanmasın diye, devlet dini gruplardan çıkış anlaşmalasını imzalar.  

Dünya görüşü özgürlüğü 

Siyasi görüş, ateizm yada buna benzer dünya görüşleri dinlerle eşittir. Eşitsizlik nasıl oluşur? Dini inançlarda gözle görülenide aşan, ‚transzendenz‘ denilen dini terim bir ateist şahsın dimenziyonunda yoktur ve bu gerçek dünya görüşü ve dini görüş arasında eşitsizlik yaratmaktadır.  

Düşünce özgürlüğü 

‚Aus des Knaben Wunderhorn‘ adlı eserden alınan bir pasaj şöyle der: ‚Düşünceler özgürdür, kim onları bilebilir? Ne bir şahıs bu düşünceleri bilir, nede bir avcı onları vurur. Bu hep böyledir, düşünceler özgürdür.‘ Bunun böyle kalması düşünce özgürlüğünün amacıdır ve halen güncel bir konudur. Eczanecilik ve nanoteknolojisinde elde edilen bilim sonuçları sayesinde kamuların kurduğu kurallara karşı gelir bu düşünce özgürlüğü. Yada internet sayesinde profillerin yazılıp çizildiği, kişilerin özel hayatlarının gözlendiği gerçeklere karşı gelir bu düşünce özgürlüğü.  

Vicdan özgürlüğü 

Vicdan terimi, insanoğlunun iyinin ne olduğunu bilmesi ve aynı zamanda bunu kötülüklerden ayırt edebilmesidir. Vicdan özgürlüğü özellikle araştırmacıları korumaktadır. Araştırmacılar asla siyasi sebeplerden dolayı ne manipule edilirler nede görüşlerinden ve inançlarından ödün vermeye zorlanırlar. Bu düşünce tıpçılar içinde geçerlidir: Hippokrat yeminini eden doktorlar insanoğlunun sağlık ve sıhhatini koruma yemini vermişlerdir ve hiçbir zaman buna karşı davranmaya zorlanamazlar(örnek:düşüncelerine karşı siyasi sonuçlardan dolayı ameliyat edip etmeme kararına zorlanamazlar.   

Toplumsal dini özgürlük 

Her vatandaş dini ve dünyevi seçimini istediği gibi kamuda yaşayabilir  ve bunun sayesinde vatandaşlar topluluk halinde dini yaşamlarını organize edebilirler.  Yahudi ve Hristiyanlık gibi birçok dini inançlarda topluluk halinde dua etmek inancın merkezini oluşturmaktadır ve bu gerçek hukuki kararlara adapte edilmiştir.  

Dini bir topluluğun devlet tarafından onaylanması için özel yasal prosedürler bulunmaktadır.  Avusturya’da ve diğer birçok Avrupa ülkesinde, bir dini topluluk ilk olarak bir inanç topluluğu olarak kayıt edilmelidir. Daha sonra, bir kilise ya da dini toplum olarak tanınma hakkı ikinci aşamadır. Her iki aşama sonucu, yasal ve ekonomik hayata katılabilecek gruplar olan tüzel kişiler oluşturulmaktadır ve bu sayede Avusturya’da “kamu hukuku kapsamında bir şirket” olan bu şahıslar kamu sorumluluğu kazanmaktadırlar.   

Dini grup olarak tanınmanın belirli kriterleri vardır: bir inanç grubu en az 300 müminden oluşan bir topluluktur. İnanç, örgütlenme ve dini tavırların yazılıp çizildiği taslak ve belgeler bulunmalıdır.  Bunun yanısıra cemaatin mümin sayısı şu şekli belirlenir: Avusturya nüfusunun tümünün binde ikisini oluşturmalıdır, bu şahıslar 20 yıldır Avusturya‘da yaşıyor olmalı ve son 5 yıl dini cemaat olarak Avusturya çapında aktif olmalıdır. Avusturya toplum ve devletine positif bakmalıdırlar. Devletin garanti ettiği vatandaş ve siyasi haklarını dini bağımsız yerine getirmelidirler. Bu karar 1867 yılına ait devlet Anayasası’nın 14 ve 15 inci maddesinde yazılıdır.  

Dini gruplar maddi giderlerini hiçbir şahsa yada gruba bağlı olmadan kendileri sağlamak zorundadırlar. Avusturya’da tanınmış ve geçerli diğer inanç grupları arasında misyonerlik yasaktır. Geçerli kararlara ve kanunlara karşı davranıldığı takdirde, hukuki haklar silinir ve dini cemaat reddedilebilir.  

Dini grup olarak tanınma hakkı sayesinde kiliseler ve dini topluluklar kendi iç işlerini düzenlemeye hak kazanırlar. Dini gruplar kendi organizasyonlarını kurabilirler, personel ve niteliklerini bağımsızca düzenleyebilirler, bütçelerini kendileri yönetebilir ve uygun yasal işlemleri yapabilirler. 

Avusturya’da tanınmış ve hukuki hakları olan din grupları listesini bu websitesinde (Almanca/İngilizce) bulabilirsiniz.